'Toplumun tüm kesimleri doğadan yana bir mücadele yürütmeli' 2025-08-14 09:13:25   ANKARA - İklim krizinin getirdiği kuraklığa işaret eden eko-feminist Süheyla Doğan, "Toplumun tüm kesimleri, işçiler, kadınlar, çevre aktivistleri bir araya gelerek doğadan yana bir mücadele yürütmeli" dedi.    Kapitalist üretim sisteminin yol açtığı küresel iklim krizi, susuzluk ve kuraklığı dünya genelinde ciddi bir tehdit haline getiriyor. Birleşmiş Milletler (BM) bu konuda sık sık uyarı raporları hazırlıyor. BM raporlarına göre, 2050'de tarımsal üretimde 60 milyar dolarlık ekonomik kayıp yaşanacak. Birleşmiş Milletler tarafından Dünyadaki Kuraklık Noktaları 2023- 2025 Raporu'na göre, topraklarının yüzde 88'inin çölleşme riski altında olan Türkiye'de 2030'a kadar ciddi su kıtlığıyla karşılaşılabilecek. İklim krizinin su kaynaklarına etkisini değerlendiren Kazdağı Doğal ve Kültürel Varlıkları Koruma Derneği Başkanı ve eko-feminist aktivist Süheyla Doğan, "Su, gıda ve doğa olmadan yaşam mümkün değil. Bu yüzden hep birlikte, doğadan ve halktan yana politikalar için sesimizi yükseltmeliyiz" dedi.    'KÜRESEL İKLİM KRİZİ CİDDİ BİR TEHDİT YARATIYOR'   Küresel iklim krizinin dünya genelinde ciddi bir tehdit yarattığını dikkati çeken Süheyla Doğan, dünya genelinde ciddi bir kuraklık ve çölleşme yaşandığını hatırlattı. Süheyla Doğan, Türkiye'de bu durumun gün geçtikçe daha da artığını ve böyle devam ederse büyük zorlularla karşılaşılacağının altınız çizdi. Süheyla Doğan, "İklim değişikliği nedeniyle artan sıcaklıklar, yüzey sularında buharlaşmayı artırıyor ve su kaynakları hızla azalıyor. Kuraklık haritalarına göre ciddi bir çölleşme riski söz konusu. Aynı zamanda su krizi kapıda. Bu durum, hem Türkiye'yi hem de dünyayı tehdit ediyor. Uluslararası düzeyde, Birleşmiş Milletler'e göre, 2030 yılına kadar dünya nüfusunun yüzde 40'ı temiz suya erişimde büyük zorluklarla karşılaşabilir. Bu, küresel bir su krizinin habercisi" ifadelerini kullandı.   KÜRESEL KRİZİN BAŞLICA NEDENLERİ   İklim değişikliğinin temel nedenlerinin başında, sanayileşme döneminden bu yana artan karbon salınımındaki artış olduğunun altını çizen Süheyla Doğan, "Öte yandan, ormanlar, sulak alanlar ve göller gibi karbon yutak alanlarımız, madencilik ve enerji projeleri nedeniyle yok ediliyor. Bu, iki yönlü bir sorun yaratıyor; bir yandan karbon salımı artarken, diğer yandan karbonu emecek alanlar azalıyor. Özellikle Kaz Dağları gibi bölgelerde maden şirketlerinin su kaynaklarını tahsis etmesi ve kirletmesi, bu krizi daha da derinleştiriyor. En ağır etkilenen bölgeler, genellikle su kaynaklarının yoğun olarak kullanıldığı ve ekosistemin hassas olduğu alanlar; Akdeniz havzası, Ortadoğu ve Güney Asya gibi bölgeler" diye belirtti.    'TEMEL NEDEN KAPİTALİST SİSTEMİN RANT POLİTİKALARI'   Küresel iklim krizinin temel nedenin kapitalist sistemin rant odaklı politikaları olduğunun altını çizen Süheyla Doğan, yer altı ve yer üstü kaynakların enerji ve maden şirketlerinin sınırsız kâr hırsı nedeniyle talan edildiğini söyledi. Süheyla Doğan, su  kaynaklarının, köylülere ve yerel halka yetmezken, büyük şirketlere tahsis edildiğini de aktararak, "Böyle devam ederse 10-15 yıl içinde tarımsal üretim ciddi şekilde azalacak. Biyo-çeşitlilik kaybolacak, gıda krizi derinleşip yoksulların daha da yoksullaşacak. Böylece su ve gıda hakkı erişilemez hale gelecek" diye konuştu.    'SU GÜVENCE ALTINA ALINMALI'   Türkiye'de suyun temel bir insan hakkı olarak güvence altına alınması gerektiğini belirten Süheyla Doğan, "Yıllardır bir su kanunu çıkarılması gerektiği söyleniyor, ancak bunun yerine enerji ve maden şirketlerinin önünü açan torba yasalar geçiriliyor. Son dönemde Meclis'ten geçen İklim, Ticaret Kanunu gibi düzenlemeler, halkın değil, şirketlerin çıkarlarını koruyor. İhtiyacımız olan, vatandaşın temiz ve ücretsiz suya erişimini garanti eden, doğadan ve diğer canlılardan yana bir su kanunu" şeklinde konuştu.    'ORTAK MÜCADELE ŞART   Süheyla Doğan "Toplumun tüm kesimleri; işçiler, kadınlar, çevre aktivistleri bir araya gelerek doğadan yana bir mücadele yürütmeli" dedi.     Süheyla Doğan ayrıca su krizine karşı ortak bir mücadelenin şart olduğunu vurgulayarak, halkın ve sivil toplum örgütlerinin bu konuda daha aktif rol alması gerektiğini belirtti.   MA / Zeynep Topdemir