KESK, komisyona öneriler sundu 2025-09-11 17:34:23   ANKARA - Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu’nda konuşan KESK Eş Genel Başkanları, “Süreçten bahsediyorsak tüm halkların dilini, kültürünü ve tarihsel kabulünü tanımakla işe başlamak gerekir” diyerek önerilerini aktardı.   Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) Eş Genel Başkanları Ayfer Koçak ve Ahmet Karagöz, Kürt sorununun demokratik çözümü için Meclis’te kurulan Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu’nun 8’inci toplantısında Barış ve Demokratik Toplum Süreci’ne ilişkin aktarımlarda bulundu.   İlk sözü alan Ayfer Koçak, sürecin Suriye, İran ve Irak'ı da yakından ilgilendirmekte olduğunu belirterek, “Başta ABD, İngiltere, Avrupa Birliği ve İsrail gibi emperyalist ülkelerin bu coğrafyanın stratejik yönünden kaynaklı olarak bölge üzerindeki hesapları, çıkar kavgaları sorunu daha da karmaşıklaştırmakta, çözümü zorlaştırmaktadır. Ancak bölge devletlerinin içeride sorunu çözmeme ısrarı dış müdahalelere dönüşüyor. Dolayısıyla bu sorunun halının altına sürülmesi, ertelenmesi gelecekte daha ağır bedellere neden olacaktır. Ülkemiz açısından mesele açıktır. Bu sorunun bir halkın varlığını tanıma, kendini ifade etme ve eşit yurttaşlık temelinde onurlu bir yaşam kurma dinamiklerini sahici bir biçimde kucaklayarak demokratik reformlar doğrultusunda çözmemiz gerekir. Aksi halde ülkemiz sadece tarihsel bir fırsatı yitirmekle kalmayacak aynı zamanda daha derin bir siyasal, toplumsal ve ekonomik krizin içerisine sürüklenecektir” diye konuştu.   ‘MECLİS’İN ÖNÜNDE İKİ YOL VAR’   Meclis’in önünde iki yol olduğu vurgusunu yapan Ayfer Koçak, “Meclis, ya tarihsel politik çıkmazlığın tekrarına mahkum olacak ya da cesaretle bu topraklarda eşitlikçi ve demokratik bir geleceğin kapısını aralayacaktır. KESK bu sorumluluğun farkındadır ve bu sorunun çözümünü emekçilerden yana bir görev bilinciyle yerine getirmeye çalışacaktır. KESK aynı zamanda bu topraklarda emekçilerin tüm kimlik ve inanç renkleriyle birlikte emek mücadelesine eşit statü ile dahil olabildiği, kendini ifade edebildiği, eşit ve özgür bir yaşam iradesini taşıyan bir konfederasyondur” diye konuştu.   ‘EN KANLI KATLİAM’   Ayfer Koçak çatışmalı süreçte çok büyük acıların yaşandığını belirterek, “Hepsini burada ifade etmek mümkün değil. Ancak bir önceki çözüm arayışının heba edilmesi sonrası yaşadıklarımızın bir kısmını hatırlatmakta fayda var; Çatışmalı sürecin nelere yol açtığının en acı ve en somut örneklerinden biri 10 Ekim Gar katliamıdır. Bu katliam Cumhuriyet tarihindeki en kanlı katliamdır. Dönemin ağır baskı ortamının bir arada yaşamı tehdit eden gerçekliği ile Suriye'de Şengal'de işlenen insanlık suçlarına karşı emek ve meslek örgütleri olarak barışın sesi olmak istedik. İzinde olması sebebiyle İçişleri Bakanlığı ve Ankara Valiliği'nin tüm güvenlik önlemlerini almakla sorumlu olduğu mitingimize saldırı gerçekleşti. 100 kişi o sırada, 4 kişi de sonradan yaşamını yitirdi. Sonradan anlaşıldığı üzere tetikçi olarak kullanılan IŞİD'li katiller Gaziantep'ten Ankara'ya dek tek bir arama kontrol noktasına takılmadan gelmişlerdir” diye konuştu.    ‘OHAL SONRASI YAŞANANLAR…’   Türkiye’de 15 Temmuz tarihinde yaşanan darbe girişimi sonrasında ilan edilen Olaganüstü Hal sürecine de değinen Ayfer Koçak, “Bu dönemde çıkarılan kanun hükmünde kararnameler (KHK) ile KESK’e bağlı sendikaların temsilcisi 4 bin 259 arkadaşımızın dâhil olduğu 100 bini aşkın kamu emekçisi ihraç edilmiştir. Ancak bir dava açmak için dahi 7 yıl boyunca OHAL gerekçesiyle oyalandık. Aradan Geçen 9 yıla rağmen hala 2 bine yakın emekçinin davaları sonuçlanmamıştır. Ne yazık ki yargı hukuksal ilkeleri değil kurum kanaatini esas kabul ederek kendisine olan güveni zedelemeye devam ediyor” ifadelerini kullandı.    ‘ANADİL HERKES İÇİN TEMEL HAKTIR’   KESK’in örgütlülüğünün tekleşme ve kamplaşma üzerinden değil birbirini tanıma, kabul etme ve eşit haklar temelinde geliştiğine işaret eden Ayfer Koçak, “Anadilde kamusal hizmet talebimizde bu çerçevede ortak bir değerimizdir. Bugün bir barış sürecinden bahsediyorsak meseleye yalnızca Kürt sorunu tanımlamasıyla yaklaşmak yerine ülkemizde yaşayan tüm halkların dilini, kültürünü ve tarihsel kabulünü tanımakla işe başlamak gerekir. Ancak bu anlayışta eşitlik temelinde gerçek bir yaşam örnek ve demokratik barışı inşa etmek mümkün olacaktır” dedi.   ‘PKK SORUNUN ÇÖZÜLMEYİŞİNİN SONUCUDUR’   PKK’nin Kürt meselesinin tarihi boyunca demokratik olarak çözülemeyişinin silahlı ve silahsız birçok sonucundan bir tanesi olduğuna da işaret eden Ayfer Koçak devamla şunları söyledi: “Bu yüzden bugün çözümün sadece silahların bırakılması, PKK'nin fesih meselesi üzerinden değerlendirmek, çözümün çizgisi açısından yeterli olmayacaktır. Çözüm, halkların hakları ve kazanımlarında gerçekleşecektir.”   KESK'TEN ÖNERİLER   Sonrasında söz alan Ahmet Karagöz, Kürt meselesinin çözüm olanaklarının nispeten tartışılabildiği bir dönem yaşadıklarına işaret ederek, “Ancak devlet tarafında somut adımların hala atılmamış olması, gerekli yasal düzenlemelerin yapılmaması ve daha önemlisi ana muhalefet partisine karşı geçmişte HDP'ye yönelik uygulanan baskıların benzerinin sistematik bir biçimde tekrar edilmesi, kaygılarımızın arttırıyor” dedi. “Sorunun çözümü için basit bir formül öneriyoruz” diyen Karagöz, “Bugüne kadar bu konuda ne yapıldıysa şimdi testi yapılmalıdır. Savaşa karşı barış, şiddet yerine hoşgörü, inkar yerine tanıma, çözümsüzlük yerine diyaloğun denenmesi gerekir” dedi.    Karagöz KESK’in hazırladığı önerileri komisyona sundu. Önerilerde şu ifadelere yer verildi;    “* Uygulanabilir somut ve kısa, orta uzun vadede yapılacakların belirlendiği, tarafların üzerinde hem fikir olduğu, sivil toplum emek ve meslek örgütlerinin aydınların katkı sunduğu bir eylem planı çıkarılmalı. Öncelikli yapılması gerekenler hemen hayata geçirilmelidir. Emek, insan hakları, demokrasi ve laik devleti ile özdeş temel ilkeler ortaya konulmalıdır.   * Soruna ilişkin tartışmaların toplumun geniş kesimlerine yayılması için her türlü çözüm önerisinin dile getirilebileceği özgür bir ortam sağlanmalıdır. Düşünce ve ifade özgürlüğünün yoruma yer bırakmayacak nitelikte teminat altına alınması ve yasal düzenlemeler yapılmalıdır.    * Vatandaşlık tanımı evrensel hukuk normları ile uyumlu eşitlikçi özgürlükçü perspektifte dayanmalıdır. Bu çerçevede herhangi bir etnik kimliğe imtiyaz tanımaksızın ortak Türkiye'nin kimliği öne çıkarılmalı ve yurttaşlık tanımı anayasayla güvence altına alınmalıdır.   * Siyasi partiler kanunu, milletvekili seçme ve seçilme kanunu, Türk Ceza Kanunu, Terörle Mücadele Kanunu, Polis ve Vazife Selahiyetleri Kanunu, Milli Eğitim Temel Kanunu, Yüksek Öğretim Kanunu, Basın kanunu, Türkiye Radyo ve Televizyon Kanunu olmak üzere temel hak ve özgürlüklere ilişkin yasalar yeniden düzenlenmelidir.   * Bu çerçevede seçim barajları kaldırılmalı ve seçimlerde Türkçe dışında başka diller de kullanılmayacağına dair yasa hükmü değiştirilmelidir.    * Medyada halkların kardeşliğine zarar veren nefret, öfke duygularını geliştiren milliyetçi militarist dilin terk edilmesine yönelik düzenlemeler mutlaka yapılmalıdır.    * Yerel yönetimlerin yetkileri arttırılmalı. Her şeyi tek merkezden yöneten anlayışı terk edilmelidir. Bölgeler arası sosyal ekonomik farkların ve eşitsizliğe karşı giderici önlemler alınmalıdır.   * Demokrasilerde devlet yapıları şeffaf ve hesap verebilir olur. Kurucu sistemi gibi yapılanmalar sona erdirilmeli ve dağıtılmalıdır.    * Güvenlik güçleri arasında vatandaşlara tam bir eşitlik ilkesiyle yaklaşım hakim kılınmalı, şöven kadrolaşmalara yer verilmemelidir.   * Çatışma bölgelerinden başlamak üzere tüm ülkede tahrip olan, yakılan orman alanları yeniden yeşillendirilmesi için çalışmalar başlatılmalı, yeraltı ve yerüstü kaynaklarımızın talan edilmesine izin verilmemelidir.    * Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelere konulan demokratikleşme ve çalışma yaşamına dönük çekinceler derhal kaldırılmalıdır.    * Eğitim sistemi bütünlüklü bir biçimde masaya yatırılmalı. Müfredatta var olan milliyetçi, sınıfsal, inançları dışlayan, cinsiyetçi öğütler ayıplanmalı. Yurttaşlar arasındaki eşitliği, insan haklarını temel alan özgürlükçü, laik ve demokratik yeni bir müfredatın oluşturulma süreci başlatılmalıdır.    * Sokak gösterilerinde tutuklanarak yaşların kat ve kalp üzerinde Cezalarla yargılanan çocuklar için acilen yasal düzenlemeler yapılmalı. Cezalandırılmak yerine eğitim haklarının güvence altına alınarak okullara, okullarda geri dönüşleri sağlanılmalıdır.    * Bu süreçte bedel ödemiş, yakınlarını yitirmiş, fiziksel ve psikolojik travma koşullarında yaşamı sürdürmekte olan yurttaşlarımızın yarısını saracak önlemler alınmalı, zorunlu göçe maruz kalmış yurttaşlarımızın köylerine geri dönüşü sağlanmalıdır.   * Demokrasiyi güçlendirerek barışı kalıcı kılmanın yolu yaşam yaşanmış mağduriyetlerin giderilmesi demokratik düşüncelerini açıkladıkları için cezaevlerinde bulunan sendikacı, gazeteci, akademisyen, kadın mücadelesi aktivistleri, siyasetçi öğrenciler için af çıkarılmalıdır.   * İktidar sözcülerince bu süreçte ifade edilen entegrasyon kavramı idari reformlar eliyle demokratik katılıma hizmet etmelidir. Dünya örnekleri incelediğinde görüleceği üzere çatışmalı süreçlerin tekrarlanmasını engelleme Demokratik siyaset yolunun atılmasında geçerliliğini göstermek isteriz."    'ÜZERİMİZE DÜŞENİ YERİNE GETİRMEYE HAZIRIZ'   Karagöz, "Aynı zamanda bu süreci emperyalist Türklerin Ortadoğu'daki tüm politikalarının tasfiye edilmesini ve bölge halklarının kendi geleceklerini kendilerinin karar vermesini sağlayacak demokratik bir dayanışmayı zorunlu kıldığına inanıyoruz. Önümüzdeki süreçte Biz KESK ve bağlı sendikalarımız olarak barış ve demokrasi mücadelesinin toplumsallaşması için sendikal sorumluluklarımızı yerine getirirken öte yandan 21’inci yüz yılda Türkiye'nin çağdaş laik demokratik bir hukuk devleti haline gelmesi için üzerimize düşeni yerine getirmeye hazırız" ifadelerini kullandı.