Öcalan'ın avukatı: 'Umut hakkı' için hukuk politikasında değişikliğe gidilmeli

İSTANBUL - Abdullah Öcalan'ın avukatlarından Cengiz Yürekli, "Türkiye, 'umut hakkı’ için hukuk politikasında değişikliğe gitmek ve AİHM'in ihlal kararının gereğini yapmak zorundadır" dedi. 
 
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) 2014'te Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'a şartlı tahliye imkânı olmaksızın verilen "ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilmesini", Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) 3'üncü maddesinde düzenlenen "işkence yasağına" aykırı bularak, ihlal kararı verdi. AİHM, ihlale neden olan uygulamaya dair yasal düzenleme yapılarak, ihlalin ortadan kaldırılmasını istedi. Ancak, Türkiye aradan geçen süreye rağmen ihlalin sonuçlarını ortadan kaldırmaya yönelik yasal düzenleme yapmadı. Hukuk ve insan hakları örgütlerinin başvurusu üzerine Türkiye'nin adım atmamasını gündemine alan Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi de düzenleme için 2025'in Eylül ayına kadar Türkiye'ye süre tanıdı. 
 
Türkiye'de sivil toplum örgütlerinin ve hukuk örgütlerinin gündeminde olan konuya ilişkin geçtiğimiz günlerde aralarında baroların bulunduğu 46 sivil toplum örgütü, “umut hakkı”na ilişkin yasal düzenleme yapılmasını bir kez daha talep etti. Bu yönde yasal değişikliklerin yapılması için Abdullah Öcalan'ın savunmasını üstelenen Asrın Hukuk Bürosu'nun da girişimleri sürüyor. 
 
 
Asrın Hukuk Bürosu avukatlarından Cengiz Yürekli, yapılan açıklamayı ve “umut hakkı” kararını değerlendirdi. Abdullah Öcalan’ın muhataplığında gelişen sürecin tüm coğrafyaya barış, demokrasi ve özgürlük vadettiğini belirten Yürekli, "Herkes kendi haklarının korunduğu ve daha ileriye taşınması için üzerine düşen görev ve sorumluluğu yerine getirmek için çaba göstermeli" dedi. 
 
"Umut hakkı" kavramının infaz sistemine ait bir kavram olduğunu vurgulayan Yürekli, başta Avrupa'da olmak üzere dünyada, infaz sisteminde “umut hakkı”nın uygulanmamasının insanlık onuruna aykırı kabul edildiğini kaydetti. Bu hakkın sağlanmamasının bir çeşit işkence olduğunu belirten Yürekli, "Bir çeşit işkence olarak görülen bu uygulamanın bütün sistemlerden kaldırılması, demokratik hukukun, modern hukukun bir gereğidir. Türkiye'de bu cezanın uygulanması daha çok politik sebeplerle kendisine yer buldu ve bunda ısrar edilmesi de tamamen politik sorunlarla ilgilidir" ifadelerini kullandı. 
 
'SAYIN ÖCALAN İLE SINIRLI KALMADI'
 
Türkiye'de idam cezasının kaldırılması ve yerine ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının getirilmesinin Abdullah Öcalan'ın Türkiye'ye getirilmesinden sonra atılan bir adım olduğuna işaret eden Yürekli, "AİHM'in ihlal kararı verdiği, ölünceye kadar cezaevinde kalabilir şeklindeki infaz yasası, Sayın Öcalan için getirildi. Bu uygulama evrensel hukuka aykırı bir durumdur. Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası, Sayın Öcalan için getirilse de onunla sınırlı kalmadı ve şuan bütün Türkiye mevzuatını etkilemiş durumda. Nasıl ki bu hukuka aykırı 20005 sayılı Öcalan yasaları, Türkiye infaz hukukunu şekillendirdi ise bundan çıkış yolu da Sayın Öcalan şahsında gerçekleşecek. ‘Umut hakkı’nın tesis edilmesi, 4 bine yakın mahpusun bu işkence halinden kurtulması, Sayın Öcalan merkezli yapılacak değişikliklere bağlıdır. Sayın Öcalan'ın ‘umut hakkı’ için Türkiye hukuk politikasında değişikliğe gitmek durumunda, AİHM'in ihlal kararının gereğini yapmak zorundadır" ifadelerini kullandı. 
 
'MEVZUAT DEĞİŞİKLİĞİ YAPILMALI'
 
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'a yönelik ihlal kararının Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi'nin önünde durduğunu ifade eden Yürekli, "Türkiye'nin bu konuda mevzuatta değişiklik yapması gerekiyor. ‘Umut hakkı’nın kavramsallaştırması Sayın Öcalan şahsında gündeme geldi ve bu ceza sisteminin kaldırılması da Sayın Öcalan şahsında söz konusu olacak. 22 Ekim 2024 tarihinde başlayan siyasi mecralarda gelişen tartışmalarda, Kürt sorunu çözümü ve Sayın Öcalan'ın umut hakkı bağlamında ciddi şekilde umut vadediyor. Birçok kurumun, hak örgütünün bir araya gelerek bir inisiyatif alması, Türkiye'nin demokratikleşmesi ve infaz hukuku açısından çok değerlidir" diye konuştu. 
 
'UMUT HAKKI DEMOKRATİKLEŞME İLE İLGİLİDİR'
 
Aralarında barolarında bulunduğu 46 kurumun “umut hakkı” ile ilgili yaptığı açıklamayı anımsatan Yürekli, demokratik hukukun tesis edilmesinde sivil toplum örgütlerinin rolünün çok önemli olduğunu vurguladı. Yürekli şöyle devam etti: "Açıklamayı yapan kurumların bütün ideolojik bagajlardan soyutlanmış, tamamen objektif hukukun hak talebini kendi merkezine alan bir açıklamaydı. Şunun ismini açık bir şekilde koymak gerekiyor. ‘Umut hakkı’ Kürt sorunu bağlamında tartışılmaya başladı ve Sayın Öcalan şahsında dile getirildi. Fakat şunu bilmek gerekiyor ne Kürt sorunu sadece Kürtlerle ilgilidir ne de Sayın Öcalan'ın hukuki durumu sadece onunla ilgilidir. Bu tamamen Türkiye'nin demokratikleşmesi ile ilgilidir, Türkiye'nin hukuka uyarlanması ile ilgilidir. Bütün Türkiye yurttaşlarını demokratik bir hukuk kapsamına alma çabasıyla ilgili bir tutumdur." 
 
'BÜTÜN HERKES SORUMLULUK ALMALI'
 
Hukukun, siyaset ve toplumsal gelişmelerden de bağımsız olmadığının altını çizen Yürekli, Kürt sorunun çözümünün hukukun demokratikleşmesiyle mümkün olduğunu kaydetti. Yürekli, şunları dile getirdi: "Yapılan açıklamayı sadece 46 kurumun değil, bunun dışında Türkiye'de bulunan diğer farklı kurumlarında burada olması gerekirdi. Neden sadece 11 baro buradayken, 80 ili kapsayan diğer barolar yok. Esas bunu tartışmamız gerekir. Bu açıklama sadece bir başlangıçtı. Yasaların değişikliğinin gerçekleştirilmesi parlamentonun görevi olduğu kadar; siyasal parti, sivil toplum örgütleri ve derneklerin de sorumluluğudur. Bundan sonra bu çağrıyı büyüterek kolektif bir mücadele ve seferberlik içerisine girmemiz gerekiyor."
 
'SÜREÇ BARIŞ VE ÖZGÜRLÜK VADEDİYOR'
 
Türkiye'de yaşanan anti demokratik tüm uygulamaların Kürt sorunun çözümsüzlüğünden kaynaklandığını vurgulayan Yürekli, şöyle devam etti: "Tüm bu hukuksuzlukların temelinin Kürtlerin hak taleplerini engellemeye dönük olduğunu görüyoruz. Bu antidemokratik uygulamalar sadece Kürtleri etkilemiyor bütün ülke yurttaşlarını geriye çeken bir duruma geldi. Çözümsüzlük üzerine kendini inşa eden bir mevzuat durumu söz konusu. Bu Kürt sorunun çözülmesiyle mümkündür. Doğrudan demokrasi, ancak hukuk zemininde kendini güvenceye alabilir. Bu başta anayasal güvence olmak üzere diğer mevzuatlarında demokratikleşmesini beraberinde getirecektir. Bu nedenle her ne kadar Kürt sorunu adı Kürt'ten gelse de bu salt Kürtlerin sorunu değildir. Sayın Öcalan muhataplığında gelişen süreç sadece Kürt halkına barış ve özgürlük vadetmiyor, tüm coğrafyaya demokrasi, barış ve özgürlük vadediyor. Bunun için herkes, kendi haklarının korunduğu ve daha ileriye taşınması için çaba göstermelidir."
 
MA / Esra Solin Dal