MÊRDÎN - Cezaevindeki baskı ve işkencelere karşı bedenlerini ateşe veren PKK'nin öncü kadrolarından Dörtler'in koğuş arkadaşı Beşir Dündar, "Şehitlerimizin hepsi bu sürecin mayasıydı" dedi.
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın "Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı"nın ardından PKK önce ateşkes kararı aldı, 5-7 Mayıs tarihleri arasında yaptığı 12'nci kongresini gerçekleştir. PKK, kongre alınan fesih ve silahlı mücadeleyi sonlandırma kararlarını "yeni bir başlangıç" olarak duyurdu. Uzun soluklu bir mücadelenin ardından alınan karar, mücadelenin ağır bedelleriyle karşı karşıya kalanları, hem sevince boğdu hem de yitirdiklerinin hüznüne bürüdü. Kararı sevinç ve hüzün duygusuyla karşılayanlardan biri de Beşir Dündar oldu. Dündar'ı hüznü ve sevinci bir arada yaşamasına neden olan ise 12 Eylül Askeri Darbesi'nde Diyarbakır 5 No'lu Askeri Cezaevi'nde işkencelerin tanığı ve mağduru olması. Tarihe "Dörtler" olarak geçen ve 17 Mayıs 1982'de bedenlerini ateşe veren PKK'nin öncü kadrolarından Ferhat Kurtay, Eşref Anyık, Mahmut Zengin ve Necmi Öner'in koğuş arkadaşı olan Dündar, kendisinin 1981'de tutuklandığını, 6 yıl cezaevinde kaldığını belirtti.
Tutuklandıktan sonra Dörtler'in koğuşuna verildiğini söyleyen Dündar, "Sonrasında arkadaşlar beni tanıdıkça Ferhat (Kurtay) bana küçük küçük görevler, sorumluluklar vermeye başladı. Sonrasında bana güvenleri arttı. Açıkçası ben cezaevinde yattığım 6 yılı, ömrümün tamamına değişmem. Belki, zorluk, işkence, açlık, hücre vardı, ama o günler ömrümün geri kalanından daha güzeldi. Benim şansım da Ferhat'a denk gelmek oldu. Belki, başka kadrolar olsa bana tekme de atardı, ama Ferhat mükemmel bir insandı. Şimdi bazen Sırrı'dan (Süreyya Önder) bahsediyorlar, Ferhat Sırrı Süreyya gibiydi. İnsanların gönlünü hiç kırmazdı. Düşmanı onu dinleseydi, ikna ederdi. Hayri (Durmuş) Ağabey onun yanında alındığı için çok üzgündü. 17 Mayıs'a kadar 14-15 ay birlikte kaldık" ifadelerini kullandı.
'AH DEMEDİ, ARKADAŞLARA SAHİP ÇIKMAMIZI İSTEDİ'
Dörtler'in eylemlerini gerçekleştirmeden önce Mazlum Doğan'ın eyleminden haberdar olduklarını kaydeden Dündar, Ferhat Kurtay'ın sürekli kendilerine "Mazlum bize bir mesaj verdi. Onun mesajına cevap olabilmeliyiz" dediğini aktararak, "Bir gün bana geldi ve 'İnsan kendini yaksa nasıl olur?' diye sordu. Ben de kendisine 'Onlar bizi öldürsün, biz kendimizi öldürmeyelim' dedim. Aslında o zaman anlayamamıştım, Ferhat zeminini hazırlıyordu halbuki. Biz hemen sinirleniyorduk, Ferhat belki de o nedenle bizi seviyordu. Biz köyde yetiştiğimiz için belki de öyleydik. Mahmut, Eşref, Necmi arkadaşlar da öyleydi. Necmi zaten koğuş sorumlusuydu. Saat gecenin yarısı 03.00'tü. İçeriye duman dolmuştu. Bizden önce uyanan arkadaşlar, yastıklarla camları kırmıştı. Mutfaktan bir arkadaş geliyordu, ona sordum ne olduğunu. 'Ferhat ateşin içinde' dediği an anladım ne olduğunu. Yanına gittik, aldık yemekhaneye getirdik. Ferhat'ı herkes seviyordu. Yumuşaktı, şirindi, güzeldi. Yanına gittim, ne istediğini sordum bir yastık istedi. Yanmışlardı, gözleri bembeyaz olmuştu. Beni görmüyordu, ama sesimden tanıdı. 'Ne yapalım?' diye sordum, 'Arkadaşlara sahip çıkın' dedi. O haliyle, 'Ah' demedi, 'Arkadaşlara sahip çıkın' dedi. Sonrasında Adnan Yılmaz, bıraktıkları mesajı getirdi. Eylemlerinin korkudan olmadığını, siyasi bir eylem olduğunu, işkence ve itirafçılığa zorlamayı protesto ettiklerini yazmışlardı. Hatta kendilerini yaktıkları kibrit kutusunun üzerinde dördünün isimleri yazılmıştı" diye konuştu.
'DİRENİŞİN MAYASI OLDULAR'
Dörtler'in eyleminin başlangıcının Mazlum Doğan'ın eylemi, anlamının ise Kemal Pir'in "Biz yaşamı uğrunda ölecek kadar çok seviyoruz" sözlerinde gizli olduğunu dile getiren Dündar, "Bu eylem bize yol gösterdi. Ölümün bir şey olmadığını anladık. Ölümün teslimiyetten daha iyi olduğunu gösterdi. Orada biz de ölüm korkusunu üzerimizden attık. Bir hafta öncesinde hepimiz bizi öldürmelerinden korkarken onların eylemlerinin ardından 'Öldüreceklerse öldürsünler' demeye başladık. Korku kalmadı, onlar korkuyu öldürdü. Koğuşun en kaliteli, en fedakar 4 arkadaşımız gözlerimizin önünde kendini ateşe vermiş, ondan sonra sen neyden korkacaksın. Bu eylemin üzerimizde çok etkisi oldu. Zaten bu eylemin etkisi ile Hayri (Durmuş) Ağabey onlar 14 Temmuz'da ölüm orucuna girdiler. Onların eylemi adeta Amed zindanındaki direnişin mayası oldu. Bizi 35'inci koğuşa gönderdiklerinde dahi biz orada Ferhat'ın öğrenciliğini yapmaya devam ettik" diye belirtti.
'BUGÜN OLSALAR HALAY BAŞINI ÇEKERLERDİ'
"Parti annemizdi, 50 yıl bizi emzirdi. Bugünlere getirdi" diyen Dündar, Ferhat, Hayri (Durmuş) Ağabey, Mazlum (Doğan), Kemal (Pir) Ağabey, Necmettin Büyükkaya… Bunlar dünyayı anlayabiliyordu. İnanıyorum ki, hepsinin gönlü bundan yana olurdu. Çünkü bu hareket önderlik hareketidir. Ferhat ile Aslı hikayesi vardır. Ferhat Aslı'ya ulaşmak için dağları deliyor. Başkan da o ölü topraklara suyu getirdi, o topraklar Kürdistan'dır. Şehitlerin sayesinde oldu bu. Şehitlerimiz bize miras bıraktı. Bizi uykudan uyandırdı. Ölümün bir şey olmadığını gösterdiler. Rahmetli Sırrı Süreyya Önder sık sık derdi ya; ölümün ötesinde köy yok. Bize bunu öğrettiler. Yoğurt yapmak gibi. Sütü sağdılar, tülbentten geçirdiler, olması gerektiği kadar ısıtıp içine mayayı bıraktılar. Mayalanmasını beklediler ve mayalandı. Şehitlerimiz hepsi bu sürecin mayasıydı. Onların bu kahramanlıkları olmasa bu devlet bu noktaya gelmezdi. Keşke Ferhat, Hayri onlar da görselerdi. Onların bu günleri görmesini isterdim. Ama inanıyorum ki, eğer bugün olsalardı, halayın başını çekerlerdi" şeklinde konuştu.
MA / Ahmet Kanbal