İSTANBUL - Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer'in hukuksuz ve siyasi bir kararla tutuklu olduğunu belirten kızı ve avukatı Seraf Özer, babasının süreci desteklediğini, kalıcı çözüm için demokratikleşme adımlarının atılması gerektiğini söylediğini aktardı.
31 Mart 2024 yerel seçimlerinde “Kent Uzlaşısı” ile seçilen Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer, 30 Ekim 2024'te "örgüt üyesi olmak" iddiasıyla gözaltına alınarak tutuklandı. Ardından Özer'in yerine İstanbul Vali Yardımcısı Can Aksoy kayyım olarak 31 Ekim 2024'te belediyeye atandı. Özer'in yargılanması İstanbul 14'üncü Ağır Ceza Mahkemesi'nde sürerken, 14 Temmuz'da görülen duruşmasında aynı iddiadan hakkında tahliye kararı çıktı. Ancak Özer, hakkında 20 Ocak'ta "ihaleye fesat karıştırma" iddiasıyla açılan dosya kapsamında tutukluluğu devam ettiği için tahliye edilmedi. Özer, Marmara (Silivri) Cezaevi'nde tutulmaya devam ediyor.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, yürütülen sürece dair verdiği bir röportajda, yerine kayyım atanan Mêrdîn Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Türk ile Özer'in görevlerine iade edilmesini istedi.
Bahçeli'nin açıklamasından sonra 24 Mart'ta "Kent Uzlaşısı" soruşturması kapsamında tutuklanan ve yerine kayyım atana Şişli Belediye Başkanı Resul Emrah Şahan, İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) soruşturması kapsamında "çıkar amaçlı suç örgütüne üye olmak" ve "irtikap" iddiasıyla 2'nci kez tutuklandı. "Kent Uzlaşısı" kapsamında Özer'in tahliyesine karar verilmesi ve Şahan'ın hakkında ikinci bir dosyada tutuklama kararı verilmesi, CHP üzerindeki baskının "yolsuzluk" üzerinden sürdürüleceği yorumlarına neden oldu.
Ahmet Özer'in kızı ve avukatı Seraf Özer, konuya ilişkin Mezopotamya Ajansı'nın (MA) sorularını yanıtladı.
Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer ilk olarak "örgüt üyesi olmak" iddiasıyla tutuklandı. Buradaki tutukluluğu neden hukuksuz olarak değerlendirmeliyiz, Özer ne yaptı da "örgüt üyeliği" iddiasıyla karşı karşıya kaldı?
Bu iddialarla birine örgüt üyesi derseniz, zararı o kişiye değil, hukuk sistemine ve yurttaşların hukuka olan inancına vermiş olursunuz. Nitekim bugün ülkenin azımsanmayacak bir çoğunluğu "haksız yere tutuklanmaktan" korkuyorsa, adalete güven yüzde 20'lere düşmüşse cevabı çok uzaklarda aramamak lazım.
Bir sabah uyandık ve Esenyurt'un seçilmiş Belediye Başkanı, benim kıymetli babam ve Müvekkilim Prof. Dr. Ahmet Özer örgüt üyesi olduğu iddiası ile gözaltına alındı ve jet hızıyla tutuklandı. Aynı gün, Prof. Dr. Ahmet Özer henüz tutuklamaya sevk edilmemişken, henüz savcının kararını beklerken kayyım atama haberleri yandaş medyada çıktı ve bu haberler birkaç saat sonra resmileşti. Her zaman vurguladığım üzere Prof. Dr. Ahmet Özer, belediye başkanı olmasından önce çok daha önemli bir vasfa sahip. Bir aydın, entelektüel ve bilim insanı olarak ömrünü bilime, ilime, üretmeye ve hizmete adamış biri. Bunun 32 yıldır en yakın şahidiyim. Prof. Dr. Ahmet Özer, doktora sonrası etnik meseleler ve çatışmaların çözümü üzerine çalışmış bir sosyolog olarak, yaşamı boyunca hep Kürtler ile Türklerin beraberliğini savunmuş, her türlü şiddete karşı olmuş, barış ve kardeşliği savunmuştur. 2013'te TBMM'de çözüm komisyonuna bir uzman akademisyen olarak Komisyon Başkanı Prof. Dr. Naci Bostancı tarafından davet edildiğinde de bu görüşlerini komisyonda söylemiş, kayda geçirmiştir. Bugüne kadar yayınlanmış 200'ün üzerinde ulusal ve uluslararası bilimsel makalesi, 350'nin üzerinde bildirisi ve 41 kitabı bulunan, 40 yıllık bir akademisyen, bilim insanı olan Prof. Dr. Ahmet Özer akademik ve siyasi kimliği olan saygın bir kişiliktir. Kitaplarıyla, konuşmalarıyla hep göz önünde olmuş bir bilim insanı olan Prof. Dr. Ahmet Özer'in örgüte üye olduğuna dair sözde deliller mahkemeyi kolayca ikna etti, çünkü önce hüküm ver, sonra yargıla soruşturması içerisindeydi. Ama o sözde delillere kendi aklı ve vicdanıyla bakan herkes gerçeği görür. Ayrıca soruşturmada olgulardan çok algılarla ilerletildi ve alenen yapılmak istenen şuydu: "Ver belediyeyi, gir içeri, suçunun ne olduğuna sonra bakarız" denildi. Bunu yapabilmek için en kolay gerekçeleri ise Ahmet Özer'in kimliğine sahip çıkan bir Kürt siyasetçi olmasıydı. Kayyım atayabilmeleri için örgüt üyeliği isnadına ihtiyaçları vardı ve geçmişin kodlarından tanıdık olan "Kürt isen seni örgüt üyeliğinden yargılar iradeyi gasp ederiz" düşüncesiyle hareket edildi.
Dosyanın absürtlüğünü vurgulamak adına birkaç iddiaya değinmek isterim:
Birinci olarak; Prof. Dr. Ahmet Özer, 11 yıl önce “Çözüm Süreci”nde İmralı'da iradesi dışında yapılan ve tarafı olmadığı bir konuşma nedeniyle yargılanıyor. Peki, sorarım size: Bütün bunlar barış sürecinde yapılıyor. Bu büyük bir çelişki değil mi? Şöyle ki Bahçeli'nin Öcalan için "kurucu önder" dediği, Cumhurbaşkanının barış süreci başlattığı, PKK kendisini feshettiği, heyetlerin -hem de içinde Prof. Dr. Ahmet Özer gibi yerine kayyum atanan Ahmet Türk'ün de yer aldığı- İmralı'da Öcalan'la defalarca görüştüğü, İstanbul Valisi Davut Gül, Efkan Ala, Bakanlar, AKP milletvekilleri gibi devlet ve hükümetten üst düzey ismin katıldığı, Sırrı Süreyya'nın anma töreninde Öcalan'ın mektubunun okunduğu, bir dönemde, Prof. Dr. Ahmet Özer'in 11 yıl önce iradesi dışında yapılan ve tarafı olmadığı bir konuşma nedeniyle yargılanması ne yaman çelişkidir? Kaldı ki iddia edilen İmralı görüşmelerinde Numan Kurtulmuş'un da adı geçmektedir. Bugün Numan Kurtulmuş TBMM Meclis Başkanı olarak muteber insan, ancak hayatını barışa adamış ve Türkiye'nin en büyük ilçesi olan, Esenyurt halkının iradesini temsil eden Prof. Dr. Ahmet Özer "örgüte üye olma" suçundan yargılanmaktadır. Bu akla, vicdana ve izana aykırı değil mi? Hele hele hukuki hiç değil.
İkinci olarak; Prof. Dr. Ahmet Özer 11 yıl önce Remzi Kartal ile telefonda görüştüğü iddiasıyla yargılanıyor. Ancak iddianamede Remzi Kartal'a ait olduğu belirtilen numara gerçekten Remzi Kartal'a mı ait belli değil. Konuşma içeriği yok, ne konuşulmuş, o da belli değil. Öyle ki dosyada bu görüşmeye ilişkin HTS ya da GSM operatörü kaydı yok, dolayısıyla böyle bir görüşme mevcut mu, o da belli değil. Diyelim ki 11 yıl önce "Çözüm Süreci”nde böyle bir görüşme yapılmış. Bugün AKP milletvekili ve MYK üyesi olan Hüseyin Yayman, 11 yıl önce milletvekili değilken Remzi Kartal ile oturup birlikte yemek yediğine dair fotoğraflar basına yansıdı. Ne ki hakkında hiçbir işlem yapılmadı. Öyle ki kamuoyu baskısı sonucu açıklama yapmak zorunda kaldı ve "Ben akademisyen olarak görüştüm" dedi. Peki, sorarız, o zaman Ahmet Özer nedir? Üstelik o tarihte Hüseyin Yayman doçent, Ahmet Özer ise profesördür. Hüseyin Yayman, yemek yerken akademisyen olarak yemek yemiş sayılıyor; ancak Ahmet Özer telefonla bir kez görüştü diye terörist ilan ediliyor, bu hak mıdır?
Üçüncü olarak; Mehmet Kaya'ya taziye telefonunda bulundu diye yargılanıyor. Ahmet Özer, trajikomik bir şekilde, bir taziye telefonu nedeniyle suçlanıyor. Van'da Mehmet Kaya isminde bir vatandaşın annesi ölmüş. Bu kişinin numarası dahi Ahmet Özer'de kayıtlı değil, başka bir kişiden Mehmet Kaya'nın numarasını alıp aramış ve "Başınız sağ olsun, annenize Allah rahmet etsin sizin gibi değerli evlatlar yetiştirmiş" demiş. Başkan, bu görüşmeyi hatırlamamakla beraber; velev ki demiş olsun. Bunun neresi suç olabilir? Baş sağlığı dilemek için aradığı kişi olan Mehmet Kaya hakkında bir adli işlem yok; ama iki kardeşi örgütten yargılanıyormuş. Sırf bundan dolayı zorlama bir biçimde telefon görüşmesinde nezaketen kullanılan "siz" kelimesi çoğul olarak yorumlanıp diğer kardeşlerini de ima ettiği ileri sürülüyor. Bu iddialarla birine örgüt üyesi derseniz, zararı o kişiye değil, hukuk sistemine ve yurttaşların hukuka olan inancına vermiş olursunuz. Nitekim bugün ülkenin azımsanmayacak bir çoğunluğu "haksız yere tutuklanmaktan" korkuyorsa, adalete güven yüzde 20'lere düşmüşse cevabı çok uzaklarda aramamak lazım. Bilinmeli ki, Ahmet Özer'den bir örgüt üyesi değil, eli kalem tutan ilmin ve bilim ışığında ilerlemiş, 65 yaşına kadar ilmek ilmek işleyerek geldiği bugünlerde saygın bir bilim insanı çıkar.
Günümüz için en dikkat çekici olanı ise iktidarın "Barış Süreci" bağlamında doğrudan Öcalan'la görüşmeye başlamış olmasına rağmen muhalefeti "Kent Uzlaşısı" yoluyla PKK-HDK ile ilişkili diye suçlamasıdır. Belediye başkanlarının, başkan yardımcılarının, meclis üyelerini gözaltına alınarak tutuklanması büyük bir çelişki değil midir? İktidar kendisi doğrudan PKK ile temasta iken CHP'yi "Kent Uzlaşısı" adı altında meşru bir parti olan DEM Parti ile iş birliği yaptığını ileri sürerek PKK ile ilişkilendirip terörist olmakla suçlayabilir mi? Hem de yazdıkları iddianamelerde "Batı'daki Kürtlere temsil hakkı verdikleri için" suçludur gibi ayrımcı ifadelerle bu yapıldı. Gelinen noktada kamuoyunda da "Kent Uzlaşısı" davası olarak bilinen bu yargılamalar çoktan kamuoyu vicdanında mahkum olmuş durumdadır.
Özer, "örgüt üyeliği" iddiasıyla yakın zamanda tahliye kararı aldı. Ancak yine de tutukluluğuna devam kararı verildi. Tutukluluğuna devam kararı "ihaleye fesat karıştırmak" iddiasıyla verildi. Bu kararın gerekçesi neydi, neden hukuksuz bir karar olduğu belirtiliyor?
Fesat iddiasına konu ihale kayyım yönetimi tarafından onaylanmış ve yer teslimi yapılmıştır. Dolayısıyla ihale kayyım yönetimi döneminde başlatıldığı gibi hak ediş düzenlenerek ödeme de kayyım tarafından yapılmıştır.
Prof. Dr. Ahmet Özer, 30 Ekim 2024'de amacı tamamen Esenyurt'a kayyım atamak olan bir siyasi operasyonla tutuklandı. Örgüt üyeliğinden yargılandığı davadan 14 Temmuz 2025 tarihinde tahliye kararı aldı, yani 9 ay bu dosyada tutuklu yargılandıktan sonra 14 Temmuz'da, ikinci duruşmasında tutuksuz yargılanmasına karar verildi. Burada not etmekte fayda var, Ahmet Özer 9 ay boyunca "tutuksuz" yargılansaydı ne değişecekti? Prof. Dr. Ahmet Özer, örgüt üyeliğinden haksız tutukluluğu sonrasında 20 Ocak 2025'te tamamen yedekleme amacıyla "ihaleye fesat karıştırma" isnadıyla ikinci bir tutuklama kararı verildi. Esenyurt Belediye Başkanı Prof. Dr. Ahmet Özer hakkında belediye başkanlığı döneminde gerçekleştirilen ihale sürecinde ihaleye fesat karıştırdığına dair dosyada herhangi bir iddia ve isnat bulunmamasına rağmen iddia makamı adeta keyfi bir biçimde bir yedekleme yaparcasına tutuklama kararı vermiştir. Dosyada bu hususta 3 farklı rapor bulunmakta olup, 2'si Prof. Dr. Ahmet Özer'in hiçbir sorumluluğunun olmadığı tespitini içermektedir. Özetle: 1'inci rapor, İçişleri Bakanlığı Mahalli İdareler Kontrolörlüğünün 02.12.2024 tarihli Tevdii Raporudur. Bu Raporda, Prof. Dr. Ahmet Özer’in hukuki sorumluluğunun bulunmadığı ifade edilmiştir. 2'nci rapor, 2 bilirkişinin imzasını taşıyan Bilirkişi Heyeti Raporudur. Söz konusu raporda da Ahmet Özer’in Belediye Başkanı olarak hukuki sorumluluğunun bulunmadığı yönünde tespit yapılmıştır. 3'üncü rapor ise Prof. Dr. Ahmet Özer’in ihaleye fesat karıştırma bakımından bir sorumluluğunun olmadığı, görevi ihmal yönünden sorumluluğunun olabileceği ifade edilmektedir.
Fesat iddiasına konu ihale kayyım yönetimi tarafından onaylanmış ve yer teslimi yapılmıştır. Dolayısıyla ihale kayyım yönetimi döneminde başlatıldığı gibi hak ediş düzenlenerek ödeme de kayyım tarafından yapılmıştır. Dosya kapsamında Prof. Dr. Ahmet Özer'in atılı suçu işlediğine yönelik ne bir aleyhe tanık beyanı ne de başkaca bir somut delil bulunmamaktadır. Bu minvalde gerek soruşturmaya "şüpheli" olarak dahil edilmesi, gerekse de tutuklama kararı verilmesi hukuka aykırıdır.
Devlet Bahçeli, Özer'in ve diğer belediye başkanlarının "örgüt suçlarından" tahliye edilmeleri gerektiğine dair bir açıklama yaptı. Buna dair ne söylemek istersiniz?
Esasen doğrudan böyle bir açıklama yapmadı. Meclis'teki komisyonda her şeyin değerlendirildiğini, barışın tek kanatlı bir kuş olmadığını ve barışı uçurabilmek için ikinci kanadının da olması gerektiğine vurgu yaptı. Bu eksik kanat da yasal düzenlemeleri temsil ediyor. Bu minvalde de barışın tek kanadı Öcalan tarafından gerçekleştirilmiştir, PKK feshedilmiş ve silahlar bırakılmıştır diyerek şimdi beraberce yaşayabilmenin şartlarının neler olması gerektiği aşamasına gelindiğini vurgulamıştır. Bu minvalde de tek kanatlı uçamayacak kuş için "Eğer Türkiye barış sürecine girdiyse Ahmet Özer'in tahliye edilmesi gerekiyor" dedi. Dedi; çünkü Sayın Bahçeli bu sürecin başarıya ulaşması için, halkta karşılık bulması için neler yapılması gerektiğinin de bu gibi yargılamaların sürece zarar verdiğinin de farkında. Sayın Ahmet Özer'in, Sayın Ahmet Türk'ün barış sürecine fiilen katkı verebilecek önemli aktörler olduğunun farkında. Ve hatta bir yandan gayriciddi isnatlarla Ahmet Özer'i yargılayıp, "Batı'daki Kürtler" gibi bölücü bir dil kullanarak Kürtlerin Batıda temsil hakkına sahip olmasının bir suç isnadına konu ederek barışın tesis edilemeyeceğinin farkında.
*Belediye Başkanı Resul Emrah Şahan, Ahmet Özer "örgüt suçlamalarından" dolayı tutuklu bulunuyordu. Ancak açıklama sonrası Özer, "ihaleye fesat karıştırmak" iddiasıyla tutuklandı. Şahan da dün görülen duruşmasında "yolsuzluk" iddiasıyla ikinci kez tutuklandı. Sizce belediye başkanlarının serbest bırakılmaması için mi, ikinci ve "yolsuzluk" iddialarından tutuklama kararı veriliyor? Bu kararların siyasi olduğunu düşünüyor musunuz?
Yalnızca bu kararlar değil, yürütülen soruşturmaların kendisi bizzat siyasidir. "Kent Uzlaşısını" kriminalize ederek barış süreci ilerletemeyeceğinden, soruşturmalar başlarken var olan konjonktürle bugün arasında da epey fark olduğu, yol kat edildiği için bu defa bu insanları salt CHP belediye başkanları oldukları için, içeride tutabilmek için yedekleme yapma yoluna gittiler.
Özer, aynı zamanda geçtiğimiz çözüm sürecinde fikirlerine başvurulan biri kişiydi. Siz onunla birçok kez görüşüyorsunuz. Özer, yeni sürece dair neler söylüyor?
Prof. Dr. Ahmet Özer yeni barış sürecini önemsiyor ve destekliyor. Bu sürecin başarıyla tamamlanmasının hem Türkiye’nin iç barışına hem de bölge barışına büyük katkı yapacağını düşünüyor.
Kıymetli babam, Müvekkilim Prof. Dr. Ahmet Özer yeni barış sürecini önemsiyor ve destekliyor. Bu sürecin başarıyla tamamlanmasının hem Türkiye’nin iç barışına hem de bölge barışına büyük katkı yapacağını düşünüyor. Ancak şunu da söylüyor: Kürt Sorunu yüzyılların sorunudur; bu yüzden her şeyden öne samimiyet ister, güven ister, köklü demokratik adımlar ister. Çünkü demokrasi olmadan barış olmaz. Barış aynı zamanda Kürt sorununun çözülmesini de gerektirir. İktidar eğer içerde CHP’ye operasyonlara devam ederse, toplumun önemli bir kesimini dışlarsa barış nasıl tesis edilecek? Suriye’de de Kürtler üzerinden Ortadoğu’da barışı tesis etmek yerine Şam ve Şara üzerinden Kürtlere baskı uygulamaya çalışırsa barış nasıl gelecek? Evet, barış mutlaka olmalı. Ama bunun için gerekli adımlar atılmalı. Bu adımlar “demokratikleşme”, “silahların bırakılması" ve "toplumsal entegrasyon” ve nihayet Kürt Sorununun kalıcı çözümüdür.
MA / Ömer İbrahimoğlu